Gürültüde Utanmak

Yapmadığın şeylere utanmakla geçiyor günler.

Gürültüde sessizce utanıyorsun. Bağıracaksın da, bazen günahları o kadar utanç verici ki sözle tekrar etmekten ar ediyorsun.

 

Çocuklara durmadan… Biliyorsun ne yapıyorlar. Kızlara ve oğlanlara. Bebeklere bile hatta. Köpek yavrularına hatta. Öldürmekten beter ediyorlar herkesi ve sonra gururla kravat takıp ağlıyorlar mahkeme salonlarında. Ne suçlarına bakabiliyorsun ne özürlerine, hepsi birbirinden çok utançla kıvrandırıyor seni.

 

İnsanlara durmadan… Biliyorsun ne yapıyorlar. “Taşları bağlıyorlar, köpekler serbest”. Hapishaneye atmıyorlar sırf, bir de kahrediyorlar. Yalan söylüyor onlar, sen utanıyorsun. Utancından nutkum tutuluyor, iflahın kesiliyor, yüzünü nerelere saklayasın sen.

 

Ağaçlara, denizlere ve nehirlere durmadan… Biliyorsun, beton döküyorlar. Bir ağacın bir yaprağını yeniden yaratamayacak olmalarını anlayıp had bileceklerine, kibir betonları döküyorlar. İçine ağlıyor yüzün, yüzünü gösteremeyecek kadar utanıyor için.

 

Okullara durmadan… Biliyorsun, cahillikle sınıyorlar hepimizi. Çocuklardan insan değil, asker yapıyorlar. Çocuklardan aptal yapıyorlar. Utanıyorsun bebeklerden, henüz doğmamış olanlarından.

 

Gerçeği durmadan… Biliyorsun, değiştiriyorlar. Maskara oldu hakikat. Hakikatsiz insanlar olalım diye ha bire yalan söylüyorlar. Utanıyorsun dinleyenlere, inananlara bakınca. Düpedüz yalan olana tapanlara bakınca iç organların bile utanıyor, büzüşüyorlar içine.

 

 

Utançtan öleceğiz belki de. Hepimizin taşına öyle yazarlar mı acaba?

“Öyle çok aktı ki içine utancı, sonunda hık dedi gitti.”

Belki de insanlar, tarih boyunca, şimdi kendi acı verici utancımıza bakınca düşünüyorum bunu, bu yüzden isyan ettiler. Canları yandığı için değil, geleceği karanlık gördükleri için değil, yarın daha kötü olur diye değil, baskıya katlanamadıkları için değil, insan olmaktan utanmaya, bu kadar utanmaya dayanamadıkları için. Başkaları gürültüyü gururla çoğaltırken, azdırırken, bu sessiz utancın zulmüne dayanamadıkları için. Utanç, bizi insan yapan şey. Her utanç değil, ama vicdanın utanması, bizi iyi insanlar yapan şey. Bunun çalınmasına, durmadan gasp edilmesine dayanamadılar belki.

 

Yıllar evveldi. Mardin Dargeçit’te bir 8 Mart idi. Süslü bir takım kadınlar oralardaki kadınları bilinçlendirmeye gitmiş idi. Yemek verdiler çocuklara. Çocuklar, yere bırakılan yemeklere hücum etti. Kadınlar ayakta durup onları izledi. Gururlandılar ve acıdılar, ahladılar ve vahladılar, sevindilerdi galiba, “doyurdukları” için. Utanç deyince aklıma bu geliyor hep. Ne kadınlara bakabildim ne çocuklara. Gencecik bir köy öğretmeniydi Harbiye, benimle birlikte utanıyordu o da. Kulağıma söylemişti “Çok kardeş olur bizim buralarda, sona kalırsan aç kalırsın.” Demedim o zaman ama şimdi olsa derdim, “Bizim oralarda da kardeşlik nedir bilmiyorlar Harbiye, baksana.”

 

Bir adam bir kadına vuruyor, kadından sen utanıyorsun. Bir kadın bir çocuğa vuruyor, çocuktan sen utanıyorsun. Bir çocuk bir kediyi dövüyor, kediden sen utanıyorsun. Bir kedi bir serçeyi tutuyor, serçeden sen özür diliyorsun. Peri değilsin. Olsan Küçük İskender senin için yazmış olurdu o dizeyi, “Periler ölürken özür diler.” İnsan olduğun için bütün günahlar için özür dilemek istiyorsun. İsa peygamber gibisin, bütün günahlar için sen yansan, bitecek olsa, yanacaksın. İnsansın, bitsin bu ıstırap da nasıl biterse bitsin istiyorsun. Çünkü sen de Muhammed peygamber gibi kedi uyanmasın diye eteğini kesebilirsin. Musa gibi öleceksek ölelim deyip, çöle gidebilirsin. Sen daha az değilsin. Daha az olmadığın için herkes için ve hep utanabilirsin.

 

Bu utancın sonu gelecek, değil mi? Gelecek deyin. Çünkü böyle yaşanmaz. Çünkü yüzümüzü indirerek boynumuz böyle bükük yürünmez. Ensemiz hep yağmura soğuğa açık. Olmaz.