
Gürültüde “gergedanlaşmak”
Çok gergedansınız beyefendi. Hakikaten bravo! Demek artık dünyayla selamı sabahı kestiniz. Ah, elbette, zaten bir işe yaramıyor yaptıklarınız, hem de boşu boşuna kendinizi üzdüğünüzle kalıyorsunuz, değil mi?
Size şapka çıkarıyorum hanımefendi, sizdeki gergedanlık –maşallah!- kimselerde yok. O nasıl kalın bir deri öyle! Tüm kalbimle tebrik ediyorum. Demek artık kendinize küçük bir dünya kuracaksınız ve bu gürültüyle alakanızı hepten keseceksiniz. Ne harika bir fikir! Ne eşsiz bir düşünüş! İşte gerçek gergedanlık budur!
Ne kadar doğru söylüyorsunuz beyler bayanlar, artık herkes kendi başının çaresine bakmalı. Mühim olan bu dönemden sağ salim çıkabilmek, sizce de öyle değil mi? Evet evet, aynen öyle. Biz işimize bakalım, haklısınız. Önümüze bakalım, evet evet aynen öyle.
Gergedanlaşmak büyük bir çaba gerektiriyor, haklısınız. Öyle dışarıdan göründüğü kadar kolay değil, epey zahmetli. Arkadaşların, tanıdığın ya da uzaktan sevdiğin insanlar mesela, cezaevine konuyorlar, hemen onlar hiç olmamış, sen onları hiç tanımamış, sevmemiş gibi yapmalısın. Demek cezaevinde tanıdığınız kimse yok. Ne kadar talihlisiniz. İşten haksız yere atılmış arkadaşınız da mı yok? Tuhaf doğrusu. Ya intiharı düşünen arkadaşınız? Hmm, hakikaten enteresan. Karın tokluğuna çalışan, emeğinin karşılığı aldığı hiçbir şeye yetmeyen, ömrünün sonuna kadar borçlu olacak arkadaşınız? O da mı yok? Aaa, inanmam! Yani çocuğunu bu gürültüden korumak için ne yapacağını şaşıran bir tanıdığınızda mı yok? Demek siz hiç kimseyi tanımıyorsunuz. Âlâ! Pek âlâ! Siz gergedanların baş tacısınız.
***
“Herkes bir sebep buluyordu, herkes bir özür buluyordu, herkes bir kaçamak buluyordu, hatta herkes zeytinyağı gibi üste çıkıyordu. (…) Gergedanca konuşuluyordu.”
Bu cümleler, Sevgi Soysal’ın 1972’de yazdığı bir yazıdan. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamından az evvel düzenlenen kampanya için yazmış. Üç gencin babasıyla “aydınların” konuşmasını anlatıyor, babalara nasıl akıl verdiklerini. Babaların “baba dilince”, aydınların “gergedanca” konuştuğunu anlatıyor. Soysal’ın vaktiyle pek de sevilmemesine şaşmamalı. (Bu ülke kadınları öldürdükten sonra sever ekseriyetle. Fakat bu başka bir konu, başka bir tür gergedanlık.)
Şimdi sen ben, hepimiz, bütün beyler ve bayanlar, gergedanlaşmak için bir sebep buluyoruz kendimize. Hayat, sağ olsun, her türlü kolaylığı sağlıyor bu konuda. Derimiz kalınlaşıyor. Bacaklarımız kısalıyor, gözlerimiz küçülüyor. Derimiz kalınlaşınca- ve bunu tüm kalbimizle biliyoruz aslında, sonra ne kadar ovalasak da topuk taşıyla, incelmeyecek. Gözlerimiz yeniden büyümeyecek. Bunu bilelim de. Bunu bilelim de, ona göre.
Gergedanlaşmak geri döndürülemez bir dönüşüm. Sonrasında geri dönüp insanlaşılmıyor yeniden. İnsan süsü verebiliriz kendimize elbette, ama insan olunmuyor yeniden, onu bilelim de. Bilelim de.
Gergedanlardan daha güçlü hayvan yok doğada. Aferin onlara. Bravo! İnsandan korkuyorlarmış ama. Öyle diyor kitaplar. Ne garip değil mi? İnsandan korkuyorlarmış. Sandığımız kadar kırılgan ve kudretsiz değil yani ince derililer. Onu bilelim de. Onu bilelim de ona göre…
* “Gergedanlar” Eugene Ionesco’nun faşizmin nasıl yükseldiğini, görmezden, duymazdan gelmenin faşistlere nasıl yol verdiğini anlattığı oyunudur. Tiyatro oyunları üzerine düşünen, yazan sevgili Sevgi Soysal da sanırım “gergedanlık” sözünü bu oyundan esinlenerek kullanmıştır.
Ben de ondan ödünç aldım, Soysal’dan devam ettirdim.