Gürültüde Fısıldamak

Bağırmak, sürdürülemez. Yeminler sürdürülebilir. Yeminler hep fısıldayarak. Fısıldayarak birleşir sesler. Birleşen sesler yenilemezler. Yeminler saraylardan uzun sürer.

 

Bağırmak yukarı doğru, bağırmak boyun, kollar, sırt, alın, çene kemiği. Fısıldamak göğsün dibi. Yeminler orada edilir ve yeminlerden kolay kolay dönülemez. Kavgadan dönülür, kavgada yenilebilir de insan. Ama yemin edenler yenilemezler. Biterler, düşerler ama göğüslerini teslim edemezler.

 

Bağırmak sesin kadar. Yeminler etten kemikten daha uzun ömürlüdürler. Öfke kaç gün önünde sonunda! Ama yeminler, yemin edenlerden de uzun yaşar.

 

Herkes bağırınca, işte o bildiğiniz gürültüde, sen de bağırsan, hep bağırsan, son gücünle, sesin artık kalmayana kadar bağırsan, ama çok bağırsan, hep birlikte bağırsan fakat, çok kalabalık olsanız bağırırken… Sonra? Yeminler kadar korkutamazsın kralları. Krallar, tahtların gürültüyle yıkılamayacağını pek iyi bilirler. Krallar, yeminlerin gazabından korkarlar. Bağıranlara karşı başkalarını bağırtırlar ama yemin edenlere karşı bir kurşun icat edemediler, edemezler.

 

Fısıltı sızar, bağırmak zamanda durur. “O yaz ne bağırmıştık” dersin ama fısıltı bütün mevsimleri kaplar. Kışın düşer, baharla kalkar ve bir yaz bakarsın şehri sarar. Bir gece milyonlarca insan, bakarsın, fısıldamaya başlar. Düşünsene, milyonlarca insan fısıldamaya başladığında kim bilir dinleyenlere gece ne korkunçtur. Bağırmaya kapı pencere kapatılır belki ama fısıltı bütün duvarlardan sızar. Çünkü, kim olursa olsun, kral bile, fısıldayanların ne dediğine kulak kesilir.

 

Bağırarak kurulmaz insanlar arasında bağ. İnsanın ismi de kulağına fısıldanır doğduğunda, ölürken de bir dua üflenir küçük sesle yüzüne. İçine işlesin istediğin her şey fısıldanır. Bağırmak hep etin yüzeyinde.

 

Çok gürültü var. Gürültü olduğu için fısıldıyorum ben. Her bu sayfayı okuduğunda bir şey fısıldıyorum sana. Merak ediyor musun ne dediğimi? Dışarıda onca gürültü varken bu sözlerimi okuyor musun dura dura? Çünkü ben bir şey söylüyorum, sen bir şey duyuyorsun ve böylece tutuluyor gürültünün kaydı; fısıltıyla. Fısıldadıklarım içine işliyor mu? İçine işlemezse demek ki yeterince düşük değil sesim. Sesimi düşürüyorum. Düşen sesleri tutacak birileri hep olur diye biliyorum. Bu gürültü geçecek, geriye seninle benim fısıldadıklarımız kalacak diye diliyorum.

 

Çok bağırdım ben, yıllar sürdü. Çok şeyleri bağırdım gazetelerden, televizyonlardan. Şimdi bakıyorum, fısıldadıklarım kalıyor geriye, ekseriyetle. Garip matematiğidir bu sesin, fısıltılar dinlenir. Bağıranı duyarsın zaten, istesen de istemesen de. İstemesen de! Ama fısıldayanı dinlemek gerektiğine bilmeden inanır insan.

 

Fısıltı, gürültüyü yener. Çünkü evlerin yanına incir ağacı dikmezler. “Ocağına incir ağacı dikilmek” sözü de buradan gelir. Çünkü incir kökleriyle amansız yayılır toprağa. Bağıra bağıra büyümez incir. Kökleri, bir fısıltı gibi yayılır dipte. Sonra mümkün değil kimse sökemez yerinden. Evleri yıkar o dipteki fısıltı, sarayları da. Fısıltıya inan çünkü yeminler fısıltıyla edilir. Kavgadan dönülür ama yeminden kolay kolay dönülmez. Ben yemin etmişim. Burada, huzurunda, fısıldaya fısıldaya. Sızıyorum şimdi zamana. Sen okuyorsun ya, sen de yayılıyorsun şimdi toprağa. Sonra sök sökebilirsen.