Gürültüde Dua Etmek

Duaların kendi dili var.

Duaların, belki de, her birinin, başka tanrısı, var.

Dualar bir kitapta değil, hepsi bir kadının kalbinde. Çok eskiden bir kadının. Taş kadar eski. Su kadar eski. Buğday kadar eski. Daha da eski de bir şey yok sanki.

Adamlar kandırdı hepimizi; inanmayı, esasen, kadınlar icat etti.

 

***

 

Dua eden yeri kırılmaz insanın. Ne yapsan kırılmaz. Tanrılar yıkılır. Dua yıkılmaz. Dua organlarımızın dili. Biz vazgeçsek, onlar vazgeçmez.

 

***

 

Bu sözcükler bir dua kuruyor şimdi. “İyi bir şey olmuş olsun” duası. Olsun değil, olmuş olsun. Ben bilmesem bile. Ben orada olmasam bile. Ben, olmasam bile. “ben” hiç olmasa bile.

 

***

 

Ben bu duayı ederken ülke yanmıyordu (18. Haziran. 2018) umutluydu-ben duayı bitirdiğimde ve ulaştığında dua kağıda (Temmuz, 2018)- ülke hala yanmamış olsun duası bu. Geleceğe edilen geçmiş duası. “Sevdiklerime bir şey olmasın” duası. “Sevmediklerime de bir şey olmasın” duası. “Artık bir şey olmasın, ne olur”. Bu, doğrultusu olmayan, bir muktedire yalvarmayan bir dua. Dualar tanrılardan eskidir zira.

Dua, bazen sadece insanlar arasında.

 

***

 

Dua, beklemekle kardeş. Bekliyorum şimdi. Söz söylüyorum ve bekliyorum. Dilek paraları gibi, buğday taneleri gibi toprağa, sözler atıyorum Türkçeye, ve bekliyorum sonra, ne verecek geriye. Bir cevap bekliyorum yüzümüzü güldürsün diye.

 

Beklemek insana göre değil, bu yüzden var dualar, zaman geçsin, zaman güzel olanı getirene kadar, acıyı geçirene kadar zaman, hayatı değiştirene kadar, delirmeyelim diye. Bir gün yüzü göstersin hayat diye; dualar. Her şey söylenip, her şey yapılıp bittikten sonra geriye hiçbir şey kalmadığında dualar. Bir adalet inancı olarak var onlar. Adalet duygumuzun çekirdeğinde duruyorlar, oradan yükselip dilimize varıyorlar. Çünkü adalete inanmak tanrılardan daha ihtiyar.

 

***

 

Dualar hayatı değiştirmez oysa. Ne zaman umursar onları ne de tanrılar duyarlar. Dualar bizi değiştirir. Küçük sabır lokumları onlar. “İçini ferah tut” diyen bir şarkının tatlı nakaratları. İçimizden sadece birinin bile “İyi olacak” dediğinde hepimizin, her şeye rağmen ona dönüp bakması. “Yok canım” demeden önce yaşanan o kısacık ve aydınlık tereddüt. Dualar bunlar. Şimdi bize çok gerekiyorlar.

 

***

 

Kahve içiyorum sabahları. Bazı sabahlar sadece kahve içmek uyanıyorum hatta, başkaca bir geçerli sebebi yok yataktan kalkmanın. Çok sigara içiyorum. İçmesem iyi de, içiyorum. Bazı sabahlar sigara içmek için uyanıyorum, nefes almanın yanı sıra ve bazen nefes alma sıklığında. “Bugünler bi’ geçsin” diyorum içimden, önemsiz bir adak gibi, “Bırakacağım hepsini.” Kelebekler evime ölmeye geliyor, kelebek ölüleri topluyorum durmadan yerlerden. Patır patır yazılar yazıyorum aralıksız. İki dilde sözcükler sıralıyorum kağıda. Ama sadece birinde dua ediyorum. Türkçe. “Bu dili konuştuğum toprakları da elimden alırlarsa” diyorum, “Nasıl dua edeceğim sonra? Hangi dilde?”

 

O yüzden diyorum;

Duaların kendi dili var.

 

***

 

Bebeklere, yeni açan çiçeklere ve yavru kedilere bakıyorum sokakta. Hayatın duası da onlar. “Bu sefer iyi olsun” duası hepsi. Dünya her gün ve her an belki de dua ediyor. “Bu sefer iyi olsun” diye her dilde, sözcüksüz olanlarda bile.

 

***

 

Dua ediyor musun sen de? Bu gürültüde. İçinin içinden, içinin çekirdeğinden diliyor musun, kimseye, sevmediklerime bile bir şey olmasın diyor musun? Dedin mi ya da bu dua sana ulaşmadan önce?